Özbekistan, Türkistan’ın en önemli Türk devletlerinden biri olarak, tarih boyunca Türk kültürünün ve kimliğinin merkezi konumunda olmuştur. Ancak 20. yüzyılın başlarından itibaren Sovyetler Birliği’nin bir parçası olarak, Türkçü düşüncenin baskı altında tutulduğu ve dönüştürülmeye çalışıldığı bir dönem yaşamıştır. Özellikle Sovyet yönetimi, Türk kimliğini zayıflatmak amacıyla Özbekistan’da kültürel, siyasi ve ekonomik politikalar uygulamıştır. Buna rağmen Türkçü aydınlar, yazarlar ve siyasetçiler kimliklerini korumak için mücadele etmeye devam etmişlerdir.
Bu yazıda, Sovyet dönemi Özbekistan’ında Türkçülük hareketleri, bu hareketlerin bastırılması ve günümüze etkileri ele alınacaktır.
1. Sovyet Öncesi Dönemde Özbekistan ve Türk Kimliği
Sovyetler Birliği hâkimiyeti öncesinde Özbekistan, Türkistan bölgesinin bir parçasıydı. 19. yüzyılda Rus Çarlığı, Orta Asya’yı işgal ederek bölgedeki bağımsız Türk hanlıklarını (Hive, Buhara ve Hokand) kontrol altına aldı.
Bu dönemde, Ceditçilik hareketi adı verilen modernleşmeci ve Türkçü bir akım ortaya çıktı. Bu hareketin öncüleri arasında İsmail Gaspıralı, Mahmud Hoca Behbudi, Abdurrauf Fitrat ve Abdullah Kadiri gibi isimler vardı. Ceditçiler, Türk birliğini savunuyor, eğitimi modernleştirmek ve Türk kültürünü güçlendirmek istiyorlardı. Ancak bu durum, Rus yönetimini rahatsız etti ve birçok Ceditçi baskıya uğradı.
2. Sovyetlerin Özbekistan’ı Kontrol Altına Alması (1917-1930)
1917’de Rusya’da Bolşevik Devrimi yaşandığında, Orta Asya’daki Türkler de bağımsızlık için harekete geçti. 1920’de Buhara ve Hive hanlıkları yıkıldı, 1924’te ise Sovyetler Birliği tarafından “Özbek Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti” kuruldu.
Bu süreçte Türkçü ve milliyetçi hareketler “Pantürkist” ve “Burjuva milliyetçisi” ilan edilerek hedef alındı.
• 1920’lerin sonunda Türkistan Cumhuriyeti fikri yerine, bölgenin Özbek, Kazak, Kırgız gibi ayrı milletlere bölünmesi sağlandı.
• 1929’da Latin alfabesi getirildi, ancak 1940’ta Kiril alfabesine zorla geçiş yaptırılarak Türk dünyası ile bağlar koparıldı.
• Özbek aydınları, Stalin döneminde büyük baskılar gördü ve binlerce kişi öldürüldü ya da sürgüne gönderildi.
3. Stalin Döneminde Türkçülüğün Yok Edilmesi (1930-1953)
Josef Stalin döneminde (1924-1953), Sovyetler Birliği içinde Türkçülük ve milliyetçilik tehlikeli ideolojiler olarak görüldü. Özbekistan’da bu yıllarda:
• Ceditçi ve Türkçü aydınlar “halk düşmanı” ilan edilerek tutuklandı, idam edildi veya sürgüne gönderildi.
• Özbekistan’ın tarih yazımı değiştirildi, Türk kimliği yerine Özbek kimliği ön plana çıkarıldı.
• Türk dünyası ile bağlantılar kesildi ve Türkistan’daki halklar birbirine yabancılaştırıldı.
Bu baskılar sonucunda, Türkçü düşünce resmî olarak yasaklandı ve halk arasında da sindirilmeye çalışıldı. Ancak, bazı aydınlar gizli yollarla Türkçülüğü yaşatmaya devam etti.
4. Sovyet Sonrası Türkçülüğün Yeniden Yükselişi
1953’te Stalin’in ölümüyle birlikte Sovyetler Birliği’nde göreceli bir yumuşama dönemi başladı. Ancak Özbekistan’da Türkçü hareketler hâlâ yasaktı ve bağımsızlık düşüncesi bastırılıyordu.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Özbekistan bağımsızlığını kazandı. Bu süreçte:
• Türk kimliği yeniden keşfedildi ve Osmanlı, Timurlular ve Türkistan geçmişine vurgu yapılmaya başlandı.
• Türkçe eğitim ve kültürel çalışmalar yeniden canlandı.
• Türkiye ile ilişkiler gelişti ve Özbekistan, Türk dünyası ile entegrasyon politikaları izlemeye başladı.
Ancak, Sovyetler döneminde oluşturulan “Özbek milliyetçiliği” kavramı, Pantürkizm’in önüne geçerek bağımsızlık sonrası süreçte de Türk birliği fikrini kısmen zayıflatmıştır.
Sonuç olarakSovyetler Birliği döneminde Özbekistan, Türkçülüğün baskı altına alındığı ve kimliklerin değiştirilmeye çalışıldığı bir ülke oldu. Türkçü aydınlar ya öldürüldü ya da sürgüne gönderildi, ancak halk arasında Türk kimliği ve bilinci hiçbir zaman tamamen yok olmadı.
Günümüzde Özbekistan, bağımsız bir devlet olarak Türk dünyasıyla daha yakın ilişkiler kurmaya çalışıyor. Türk Devletleri Teşkilatı’na üye olması ve Türkiye ile stratejik ortaklıklarını güçlendirmesi, Türkçülüğün yeniden yükselişine işaret ediyor. Ancak, Sovyet mirası hâlâ varlığını sürdürüyor ve tam anlamıyla bir Türkçü politika benimsenmiş değil.
Özbekistan’ın geleceğinde, Türk kimliğinin ne kadar güçlü kalacağı, Türk dünyası ile entegrasyonunun ne kadar ilerleyeceğine bağlı olacaktır.